19 Ocak 2014 Pazar

MEHMET SALİH GÜNEŞTEKİN’in kaleminden BATMAN SERÜVENİ

Batmanlı işadamı Mehmet Salih Güneştekin, bilgi ve birikimlerini okurla buluşturmak için kaleme

aldığı “Batman Serüveni” başlıklı kitabı GSM Yayınları’ndan çıktı.

Aynı zamanda Makine Mühendisi olan Makine Mühendisi Mehmet Salih Güneştekin, Başbakanlık

GAP Yatırım Platformu için 2008 yılında hazırladığı “Batman’ın Kalkınma Raporu” alt başlığını taşıyan

çalışmayı Batman Serüveni ismiyle kitaplaştırdı.

Batman’a dair detaylı bir sosyal ve ekonomik analizlerin yer aldığı kitap, Batman üzerine bugüne

kadar yapılmış en kapsamlı ilk araştırma özelliğini taşıyor.

Batman’ın Serüveni’nde sadece sorunların tespiti ve eleştiri yer almıyor; bu sorunların hangi

yöntemlerle ve ne şekilde çözüleceğine dair öneriler de bulunuyor. Kitapta, “Bölgesel Kalkınma

Yaklaşımı Üzerine”, “Batman İlinin Sosyo-Ekonomik Yapısı ve Sorun Analizi”, “Sorunların Çözümü

İçin Öncelikli Müdahale Alanları”, “Batman ve Gap Bölgesi İçin Stratejik Öneriler”, “Kültürlerin

Kadim Kenti Hasankeyf” gibi bölümler yer alıyor. Bu bölümler, çok sayıda istatistik ve tablolarla

desteklenerek bilimsel bir temelde her kesimden insanın anlayabileceği bir şekilde okuyucuya

sunuluyor.

Genelde GAP, özelde Batman üzerine detaylı araştırmalar, sorun tespitleri ve çözüm önerileri taşıyan

kitap, ekonomi çevreleri, iş adamları, üniversiteler ve ilgililer için kaynak kitap niteliğinde.

Kitapta, Batman ilinin GAP Bölgesi illeri içinde “Teşvikli Yatırım Tutarı” açısından, Siirt ve Kilis İli’nden

sonra en az destek görmüş il olduğu tespitini yapan Mehmet Salih Güneştekin, enerji yatırımlarına

da dikkat çekiyor. Enerji yatırımlarının GAP uygulamalarının başlatıldığı tarihten günümüze kadar

geçen süre içinde yüzde 90’lara varan bir oranda gerçekleştiğinin altını çizen Güneştekin, sulamada

ise bu oranın % 14’lerde kaldığını belgelemektedir. Bugüne kadar GAP bünyesinde 20 milyar dolar

harcamaya karşı bu sure zarfında yaklaşık 19,2 milyar dolar değerinde bir gelir elde edildiği ortaya

çıkmıştır. Bu veri GAP’a yapılan yatırım harcamaları kendini finanse ederek geriye döndüğünü

belgelemektedir. Bundan dolayı yüksek bir finansman diliminin Batman’a ayrılmasını önemle

vurguluyor.

Gazeteci – Yazar Ersin Kalkan’ın önsözü ve Gazeteci – Yazar Ferzende Kaya’nın arka kapak yazısıyla

yayınlanan kitap, başarılı iş hayatının yanı sıra, sosyal sorumluluk projeleri içinde de aktif olarak yer

alıp, araştırmalar yapan, çözüm önerileri geliştiren ve bu önerileri hayata geçirmek için kaleme alan

bir iş adamının altın değerinde fikirlerinden oluşuyor.

Batmanlı fotoğrafçı İrfan Tapan’ın çektiği fotoğraflardan oluşan bir foto albümünün de bulunduğu

kitap, okuyucusunu bekliyor.

Batman Serüveni

Mehmet Salih Güneştekin

GSM Yayınları

128 sayfa

Salih Güneştekin - Batman

Batman…

Şehir tarihi çok eskilere dayanmayan, civarındaki tarihi mirasıyla ülkemizde önemli bir yer tutan, kozmopolit yapısıyla içinde birçok kültür barındıran bir garip petrol şehri…
Cumhuriyeti bir insan vücuduna benzetirsek eğer, Doğu ve Güneydoğu hep sancılar içerisindeki karnını, Batman ise taş dolu böbreklerini oluşturur…
Yıllar yılı süren bu sancı, genelde koca bir ülkeyi, özelde ülkenin yarısına denk gelen iki bölgeyi, tamamen sır kalan kısımda ise Batman’ı yerle bir etti.
Kimi zaman hayalet şehir denildi Batman için… Büyük bir ticaret şehri olacakken, cumhuriyetin başına bela olan bilindik zihniyetler ve bu zihniyetlerin tamah, hırs ve açgözlülük gibi günahları yüzünden hep kanayıp durdu…
Batmanlı dışarda aradı huzuru… Fırsatını bulan şehri terk etti… Okuyan, yetişen, deneyim kazanan evlatları başka yerlerde görev yaptı, iş sahibi evlatları başka şehirlerde yatırım yaptı. Giden haklıydı, kimse kimseyi suçlamadı, suçlayamazdı…
İşadamı Salih Güneştekin bunun tersini yaptı… Yatırımlarını şehrine taşıdı, kazandığını yeniden kazanmak umuduyla kendi topraklarında tuttu. Ülkeyi, bölgeyi, ve Batman’ı kaostan, kargaşadan, dedikodudan, hasetten, hırstan, açgözlülükten perişan eden politikalardan dolayı yılmadı, pes etmedi.
Sadece yatırımla, sadece iş yapmakla uğraşmadı. Arayışlarını sürdürdü, sivil toplum çalışmalarının içerisinde yer aldı. Geliştirilen ekonomi politikalarına kafa yordu, araştırmalar yaptı. Ekonomi eksenli çalışma gruplarına, platformlara, meslek birliklerine, sendikalara, odalara girdi… Gönüllü çalışmalar yürüttü, yöneticilik yaptı…
Batman Kalkınma Raporu işte bu çalışmaların bir ürünü… En önce memleketini, insanını, toprağını düşünen, bu uğurda yatırım yapan, bunlarla da yetinmeyip sorunlar üzerine düşünen, çözüm önerileri sunan Batmanlı işadamı, mühendis Salih Güneştekin’in son derece bir önemli çalışması…

Peki niçin?


Vefa için… 

GEZİ PARKI’NIN “KOMİK” ÇOCUKLARI !

Dindarların ve Kürtlerin Kemalist hayranlığı ve Gezi Parkı’nın “komik”  çocukları!
Fıkra şöyle başlıyor: Temel araçla ters yola girmiş, son sürat ilerlemektedir. Radyodan anons duyar. “Bütün sürücülerin dikkatine, otobanda bir araç ters yönde hızla ilerlemektedir, lütfen dikkat edin.” Temel kendi kendine söylenir, “Ne bir tanesi, ne on tanesi, hepsi ters yönde ilerliyor.” Türkiye’deki dindar kesim ile Kürtlerin durumu buna benziyor. Ters bir yola girdiklerinde, kendi durdukları yeri görmezler, onlara göre o saatten sonra diğer herkes ters yönde ilerlemektedir.
Etrafınıza şöyle bir bakın, kaç gündür Türkiye’nin her köşesinde aynı konu konuşuluyor. Gezi Parkı eylemi bir anda, bütün ülkenin gündemine girdi. Gezi Parkı’ndaki doğasever eylemcilerin haklılığı, polis şiddeti ve benzeri başlıklar geçen yazımızın konusuydu, tekrar baskı olmasın diye hızlı geçiyoruz. Asıl dikkat çekmek istediğim konu, bu meselenin nasıl olur da, sosyal medya üzerinden bu kadar hızlı yayılıp gündem olduğu…
Çok rahatsız bir genç kuşak var karşımızda. Bu genç kuşak çok zekice yapılmış esprilerle, mizahi sloganlarla, alaycı bir bakışla farkını ortaya koydu. Bu fark hepimizin dikkatini çekti. Benim dikkat çekmek istediğim ise bu farklı bakışın sahibi ve dindar kesim ile Kürtlerin bu sahibe olan hayranlıkları. Muhafazakar veya dindar kesim Türkiye nüfusunun büyük bir kısmını oluşturuyor. Ha keza Kürt toplumu da bu ülke nüfusunun büyük bir kısmına denk geliyor. Kürtler de, Dindarlar da kemalist rejimden yıllar yılı çok çekti. Denebilir ki, cumhuriyet kurulduğundan beri süre gelen despot anlayış, toplumun büyük kesimini hep aşağıladı. Ülke kaynaklarını elinde tuttu, ülkenin en güzel köşelerine, en güzel şehirlerine, en güzel semtlerine yerleşti. Halka tepeden baktı, yönetimi elinde tuttu, zulüm etti, cinayet işledi, katliam yaptı.
Zalim bir zihniyetin ürünü olan uygulamalarla, ülkenin gerçek sahibi olan halk hep aşağılandı. Bu aşağılanma hem fiziki, hem ekonomik, hem de kültürel olarak yürütüldü. Fiziksel baskı ve işkencelere ençok Kürtler maruz kaldı. Ekonomik baskı ve ayrımcılığa ise dindanlar, Kürtler, Türkler, Anadolu’nun bütün fakirleri maruz kaldı. Kültürel baskı ve şiddete de yine dindarlar ve Kürtler maruz kaldı. Sinema ve televizyonda yıllar yılı aynı karakter çizildi, kapıcı Kürt, sahtekar dindar.
Menderes, Özal ve Recep Tayyip Erdoğan dönemlerinde bu durum değişti. Elitistler, beyaz Türklerin dönemi kapandı, bu mutlu azınlık tarafından aşağılanan ve dışlanan geniş halk yığınları iktidar oldu. Yabancı kökenli sahte ulusalcı sermaye yerine Anadolu sermayesi hakim oldu. Yasama, yürütme, yargı ve medyada da dikkate değer değişimler gerçekleşti, ülke hızla demokratikleşti. Bütün bunlar olurken, kültürel devrim unutuldu. Kültür sanata hiç mi hiç önem verilmedi. Nasıl olsa artık halk iktidardı, para da vardı, parayla kültür – sanat faaliyeti yürütülebilirdi.
En büyük hata da işte bu yukarıda sözüne ettiğim anlayış oldu. Parayla, hem de çok büyük paralarla kültür – sanat faaliyetleri kemalistlerden, ulusalcılardan satın alındı. Yazmak, çizmek, roman yazmak, şiir yazmak boş işlerdi dindar mahalleye göre. Herkes çok meşguldü, buna zaman yoktu. İdeoloji ile inanç karıştırıldı. Dindarlık bir meslek haline getirildi. Aynı şekilde Kürtlük de bir meslek haline getirildi. Örneğin dindar şarkıcı, dindar doktur, dindar mimar, dindar çizer denildi inançlı olana. Aynı şekilde Kürt şarkıcı, Kürt doktor, Kürt mimar, Kürt çizer denildi. Ötekileştirmeyi beyaz Türklerin elinde duran öteki medya böyle yaptı.
Nereye bakılsa onlar görüldü. O yönetmenler, o senaristler, o oyuncular, o çizerler, o şairler, o yazarlar rol model olarak Türkiye gençliğinin önüne konuldu. Büyük bir kompleks içerisinde bulunan Kürt ve dindarlar buna dünden razıydı zaten. Dolayısıyla sağcısı, solcusu, dindarı aynı kişilere hayran oldu. Kültür sanat adına başka bir faaliyet yürütülmedi. Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ak Partili belediyelere seslense, “Hadi getirin bakalım 11 yıllık kültür sanat raporlarınızı, ne yaptınız?” diye sorsa, kopya çekmiş gibi hepsi aynı raporu sunacak: “İskender Pala ile konferans.” İnsaf edin ya, insaf. Kültürden, sanattan, kültürel üretimden, kültürel etkinlikten anladığınız bu mu?
Dindar gençlik işte bu yüzden kemalistlerin, ulusalcıların çıkardığı dergileri okudu, onların mizahını takip etti, onların yazdığı dizileri izledi, onların şairlerini sevdi, onların romancılarını tanıdı. Ne dindarlar, ne de Kürtler bu anlamda kimseyi yetiştiremedi. Bugün dindar gençliğin sevdiği romanlar yazan Yeni Şafak yazarı bir genç, Gezi Parkı provokasyonunun tertipleyicilerinden olan kemalist bir dergide yazı yazıyor… Neden peki? Cevabı açık, kompleksten. Çünkü onun okuru bile o dergileri okuyor, o da söz konusu yayınlarda sevimlilik pozları vererek, “Beni de aralarına kabul ettiler, ben de onlardanım” deme gayretine giriyor. Bununla da kalmıyor, aldığı gazla Cumhuriyetin 10. Yıl marşını devrim marşı sanarak, “Bangın bangır devrim marşları çalıyor, devrim geliyor” diye tweetler atıyor. Utanmazsa “Mustafa Kemalin askerleriyiz” diye başlık atacak yazılarına da, “Kreatif keratalar” diye başlık atıyor.
Eh, buna da şükür. Bir de Ak Parti ile iyi geçinip, gemisini yürütenler var, senaristi, oyuncusu, yönetmeni, şairi, yazarı, ajans sahibiyle koca bir yığın. Hepsi de Gezi Parkı provokasyonunda en önde.  Herhalde dünyanın başka hiçbir yerinde bir iktidar, kendisine düşman bu kadar insan beslememiştir. Ama bu besleme kemalist ve ulucalcılar, dindar ve Kürt yazar çizerlerden daha dürüstler… Çünkü safları net, para aldıkları, beslendikleri iktidarı, o paralarla vurup, devirmek istiyorlar. Peki ya dindar mahallenin kompleksli, özentili çocuklarına ne diyeceğiz? Onları nereye koyacağız? Kemalist ve ulusalcı hayranı bu gençlerin vebali, kültür sanattan tek anladıkları İskender Pala konferansı olan yöneticilerin boynuna olsun artık. İnançlı olmakla inancın bir meslek olmasını karıştıranları da unutmamak gerek.
Sonuç olarak İskender Pala konferanslarına karşı değilim ama 11 yıllık iktidarında Ak Parti belediyeleri ve kültür sanat kurumları bunun dışında adımlar da atmalıydı. Genç çizerler, genç yazarlar, genç şairler desteklenmeliydi, ressamlar, müzisyenler, oyuncular, yönetmenler, senaristler keşfedilmeli, bunlara her türlü destek sunulmalı, bunlar okuyucuları, izleyicileriyle doğru şekilde buluşturulmalıydı. Ama yapılmadı. Bundan sonra yapılabilir mi peki? Bence mümkün…


Salih GÜNEŞTEKİN
(Makine Mühendisi-İşadamı)
GAP Yatırım Platf.Y.K.Ü. - See more at: http://www.batmangazetesi.com/index_makale_show.php?yazar_id=33&makale_id=2237#sthash.7OKHOgqs.dpuf

KURBAN OLURUM SANA...

"Kurban olurum sana" diye sever bu topraklarda anneler çocuklarını... Âşıklar "kurban" eder kendilerini âşkı için...
Kurban olmak bu dünyada yapılabilecek son şeydir çünkü...
Onun ötesi yoktur, ondan büyük bir adanmışlık bulunmaz.
Bir çocuğa "kurban olurum" sana diyerek sevgisini gösteren anne, ona yakınlaşmak ister, onun için erimek ve bitmek için.
Bir âşk uğruna kurban olurum diyen âşık ona yaklaşmak ister, mesafeleri bitirmek ister.
Kurban yaklaşmaktır, yakınlaşmaktır. Kurban en büyük âşka, ilahi âşka, Allah'a yaklaşmaktır.
Mevlânâ kulun Allah (c.c)’a giden yolda kurban etmesi gereken ilk şeylerin akıl ve nefs olduğunu söyler. "Aklı, ilahî aşk uğruna ve ilâhî emir ve yasaklara uyma hususunda; nefsi de ruhun esaretten kurtulabilmesi için kurban etmek gerekir. Ama bütün bunları Allah aşkına, itirazsız yapmak önemlidir" der.
Bugün İslam coğrafyası, aklına ve nefsine kurban olmuş sistemlerin, yöneticilerin, diktatörlerin zulmü altında inlemektedir.
Müslümanlar, cemaatlere, mezheplere, hiziplere, partilere, gruplara bölünmüş, çıkar ve rant için, dünyevi menfaatler için birbirleriyle savaşır hale gelmişlerdir.
Kardeş olan halklar, birbirleri üzerinde tahakküm kurma çabası içine girmişlerdir.
Bütün bunların karşısında, bizim ülkemizde, nice medeniyetlere ev sahipliği yapmış, Anadolu topraklarında, barış ve sükûnetin sesleri hepimizin içine su serpmektedir.
Bu dünyada hiçbir şeyin, ulusun, ırkın, toprağın, bayrağın, sembolün, hiçbir şeyin önemi olmamalı bir Müslüman için. Bir Müslüman’ın gayesi Peygamberlerin emirleri karşısında sevinerek kurban olmak olmalıdır.
Sevgilinin aşkında aklı kurban et. Sevgili varken akıllar, öte yandan gelmiş bir yüktür!” der Mevlana.
Kul, Allah(c.c)’a olan aşkı uğruna, itirazsız kurban olursa bayram o gündür.
Ülkemiz yeniliklere ve güzelliklere gebedir. Adil bir yönetim, idealist bir yöneticiyle bugünlere geldik, artık gençlerimiz "kurban" edilmiyor kirli bir savaşa.
Aydınlarımız "kurban" edilmiyor cuntanın faili meçhul oyunlarına...
Gelecek güzel günler için, kime, niçin, hangi amaçla ve neyin karşılığında kurban olacağımızı iyi düşünmemiz gerek.
Ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu olarak anılan bu kadim topraklar yüz yılın en sıcak günlerini geçiriyor. Yanı başımızdaki Suriye’nin Esad Zulmü altındaki feryatları bir türlü dinmek bilmedi Mısır da İslam ve demokrasi karşıtı kuklacı darbeciler halka kan kusturmaya devam ediyor. İran, Irak, Suriye Ülke sınırları içerisindeki Kürt toprakları kanıyor. Şüphesiz ki Allah Sabredenlerle birliktedir. Mazlumların ve Müslümanların topraklarında büyük tuzakların kurulduğu, büyük oyunların oynandığı aşikârdır.
Bu oyunlar ve tuzaklara karşı bize düşen; Birlik olmak, akıllı olmak, halk yolundan ayrılmamak ve sabır etmektir. Gerisi Allaha kalmıştır. Mazlumlara karşı tuzak kuran zalimlere, tuzağın en büyüğünü Allah kuracaktır. Allah’ın vaadi vardır, Zülüm edenlerin başına gelecekleri belli bir süreye kadar ertelemiştir, ancak onları helak etmiştir her zaman.
Ülkemizde zor ve sıkıntılı günler geçmektedir. Yüz yıllık Kürt meselesi çözüm aşamasına gelmiştir. Kemalist ideolojinin, kangren bir yaraya dönüştürdüğü ve üzerinden beslendiği bu yara Müslümanların eliyle illeşmek üzeredir. Türkiye; Kendi haklıyla, Kürt’üyle Türk’üyle e, dindarıyla Alevi’siyle barışmıştır artık.
Yeni Türkiye; Anadolu halklarının barış içinde yan yana omuz omuza yaşayacağı bir Türkiye olacaktır. İktidar da, Devlet aygıtları da, Kolluk Kuvvetleri de artık yereldir ve halkın emrindedir. Bu birlikteliği çekemeyenler, saltanatlarını sürdürmek isteyenler, faili Meçhul cinayetlere kanla, faizle, çetecilikle, rantla bu Ülkeyi yönetmek isteyenler hala oyunlarını sürdürmek istemektedirler.
Gençleri kullanarak park, bahçe, ağaç gibi bir takım bahaneler bularak büyük şehirlerde kaos ortamı yaratma çabaları sonuç vermeyecektir.
Türkiye halkları; Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle bütün Türkiye uyanmıştır artık. 
Bu vesileyle, Müslüman halklarımızın Kurban Bayramı'nı tebrik ediyor, Türkiye'de, İslam Coğrafyasına ve bütün insanlığa, barış ve huzur diliyorum.
Nice Bayramlara...
Cejna Kurbanê pîroz be!

Salih Güneştekin
Makine Mühendisi
GAP Yatırım Platformu YKÜ - See more at: http://www.batmangazetesi.com/makale_ic-33-2550-KURBAN_OLURUM_SANA.html#sthash.HOGJcCT3.dpuf

IRAK KÜRDİSTANI & TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Irak Kürdistan’ı, yıllardır Türkiye’nin komşunu olarak yerinde duruyordu. Türkiye devleti, bunu biliyor, görüyor, destekliyor, hatta ekonomik bir işbirliği içerisindeydi. Bu olağan durumun Türkiye halkının gündemine girmesi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sayesinde oldu. Diyarbakır’da gerçekleşen ve Kürdistan Devlet Başkanı Mesut Barzani, büyük ozan Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’in katılımıyla coşkulu bir şekilde geçen etkinlikler, bütün Türkiye halklarına komşu bir Kürt devletinin olduğunu, Türkiye ile gayet sıcak ilişkiler içerisinde olduğunu, yıllarca bu ülkeye kaos diye sunulan bir şeyin, aslında hiç de kötü bir şey olmadığını gösterdi.
Coğrafik ve kültürel olarak bu topraklardaki halklar kardeştir. Bu kardeşlerin başında da Türklerle Kürtler gelir. Günümüzde sekteye uğrayan bu kardeşlik, tekrar inşa edilmeye çalışılıyor. Bunun önemi büyük. Bu halklar, hem kardeşler, hem de birbirlerine güç olarak mecburlar.
Irak Kürdistan bölgesel yönetimi ile Türkiye’nin birbirine ekonomik yönden menfaatleri söz konusudur. Öncelikle Kürdistan bölgesel yönetimi ile Türkiye arasındaki ticaret hacmine bakmak gerekir.
Kürdistan Federe bölgesinin içinde bulunan Tak Tak petrol bölgesinden Habur’a kadar olan petrol boru hattının uzunluğu 300 km; ve günde 200 bin varil petrolün naklini gerçekleştirecek kapasitededir. 2014 yılında ikinci bir hat döşenecek. Bu hat 2015 yılında bittiğinde günlük bir milyon, 2019 yılında günlük iki milyon varil petrol taşıyacak. Türkiye’nin bugünkü günlük petrol ihtiyacı yaklaşık 500 bin varildir.
Ayrıca iki hükümet arasında doğalgaz anlaşmasında imzalanmış bulunmaktadır. 2014 yılında 700 milyon metreküp, 2030 yılından sonra ise yaklaşık 3 milyar metreküp doğalgaz nakledilecek.
Şu anda bölgede 2000 civarında enerji firması bulunmaktadır. Bölgesel yönetim hükümeti şimdiye kadar 33 şirket ile 55 anlaşmaya petrol arama izni vermiştir. Şimdiye kadar bu firmaların harcadığı bütçe 25 milyar dolardır.
Bu firmaların yarısından fazlası Türkiye’den giden firmalarımızdır. Bölgede şuanda Çalık Gurubu, Genel Enerji, Türkerler, Pet Holding’in yatırımları devam ediyor. Türkiye’nin büyük inşaat firmaları bölgenin alt yapı ve inşaatları büyük bir hızla devam ediyor.
Bu anlaşmaların Amerika ve Bağdat hükümetlerinde yarattığı rahatsızlığı siz düşünün.
Onun içindir ki Kürtlerin Türkiye’ye ihtiyacı olduğu kadar Türklerinde Kürtlere ihtiyacı vardır. Kürtlerin önümüzdeki yıllarda petrollerini dünya pazarına sunmaları için sadece güçlü şirketler değil aynı zamanda güçlü ve kalıcı siyasi ittifaklara ihtiyacı vardır. Bu bir gerçektir ki Türk ve Kürt siyasetlerin de bu kadar bariz bir değişikliğin en büyük sebebi Irak Kürdistanı’nın sahip olduğu Petrol ve Doğalgaz zenginliğinin olduğunu anlamak için müneccim olmak gerekmez.
Bu doğal zenginliklerin bir güvenliğe ihtiyacı vardır ve bunun en güçlü adayı Türkiye’dir. Çünkü Kürtler de çok iyi biliyorlar ki Kürtlere gerektiğinde hamilik yapabilecek en iyi dostları Türklerdir. Kürdistan bölgesinde 5000.000 milyon Kürt yaşıyor ve şuanda bile kişi başına milli gelir 5000 doların üzerindedir, bu rakam 2020 yılında 45.000 dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
Böylesi bir zenginliğe sahip olan ve geçmiş tarihi zulümler, ihanetler, entrikalar ve yenilgilerle geçmiş bir halkın geleceğinden endişe duyması çok doğaldır. Onun için Kürtler de gelecekte kendilerini yalnız bırakmayacak sırtlarını gönül rahatlığıyla dayayacakları bir dosta ihtiyaçları var ki; bu da Türkiye’dir. Türkiye bu yönden Kürtlerin geleceği için vazgeçilmez önemdedir. Kürtlerin geleceği Türkiye ile kurulacak dostluk ve işbirliğine olan ihtiyacı kesindir.
AK Parti de KDP de muhafazakar ve demokrat dünya görüşünde olduklarından iki hükümetinde yakınlaşması çok daha rahat bir siyaset tarzının gelişmesine neden olacaktır. Kürtler bugün nasıl baasçılık rejimini aşmaya çalışıyorsa; Türklerde kemalizmi aşmaya çalışıyor.
Bu ideolojilerden bir gelecek umulması söz konusu bile değildir.  Kürtlerin işi çok daha zor görünüyor. Onun için her iki halkında sosyolojisine ve muhafazakâr değerlerine uygun bir siyaset tarzı geliştirmeleri gerekir.
Dip Not:  23 Kasım’da sevgili kardeşim Ahmet Güneştekin’in New York’taki sergisinin açılışı için Amerika’ya gidiyoruz.
Hoşçakalınız...

Salih GÜNEŞTEKİN
Makine Mühendisi
GAP Yatırım Platformu  Y.K.Ü - See more at: http://www.batmangazetesi.com/makale_ic-33-2644-IRAK_KURDISTANI__&.html#sthash.Ikqppkcj.dpuf